Durugörü ve Ruh Vizyonunda Seyahat
Yazan V. H. Sub Spe (J.W. Brodie-Innes)
Durugörü fenomeni konusunda en iyi teori, insanın mikrokozmos ve evrenin makrokozmos olarak ele alıp aralarındaki ilişkiye dayanmaktadır. İnsan evrenin minyatür bir yansıması, aynı çığ damlalarıyla dolu bir çimenlikte her bir çiğ damlasının ağaçları, dağları, göğü, bulutları, güneş ve yıldızların küçük bir resmini taşıdıkları gibidir.
O halde, eğer Kozmosta her şey kişinin "Duyu Küresi" [not: aura için eski bir terim, halen Altın Şafak çevrelerde kullanılır] veya Akaşik zarfında yansıyor veya resmediliyorsa, o zaman insan bu şekilde yansıyan veya kaydedilen resimlerin bilincine varırsa, hemen Kozmosta olan her şeyin mevcut veya potansiyel bilgisine vakıf olur ve zamanın bir illüzyon olduğunu varsaysak ve realitenin içinde seyahat edip zaman geçişi fikrini yaratan bir dizi noktadan noktaya görebildiğimiz büyük bir resim olduğunu düşünsek, o zaman Duyu Küremizde yansıyanların tüm ve tam bilgisi geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanı kapsamadığını kabul etmemiz gerekir.
O halde, bu tür bilgiye bilinçli olarak erişemememizin sebebi duyu mekanizmamızın kabalığından dolayı, fiziksel beynin Duyu Küresindeki imajları algılayamamasından dolayı olmalıdır. Öyleyse, eğer tüm bilgi kişinin küresinde mevcutsa, içimize bakmakla veya sezgiyle bu bilgi açığa çıkabilir.
Kendini bil ve her şeyi bilirsin. Ama beyin ve duyu mekanizması fiziksel olduğuna göre, Duyu Küresindeki imajları bilinçli olarak algılayabilmek için ilk gerekli duyarlılığı üretebilmek üzere ilk başta fiziksel araçlar kullanmak gerekir. Ve en basit ve emniyetli metot bir sembolü kullanmaktır. Buna da dikkatimizden kaçacak kadar günlük yaşamımızda alışkınız.
Örneğin—şehevi duygulara bağımlı biri için tesadüfen çizilmiş ve görülen müstehcen bir söz veya resim—bir sürü kirli görüntü ve fikri çağrıştıran bir semboldür. Aşık biri için rastlantıyla duyulan sevgilisinin adı—genelde giydiği bir rengi görmek, veya kullandığı parfümü koklamak sevgilisinin görüntüsünü neredeyse eksiksiz ve ayrıntılı bir şekilde gözünde canlandırmaya yeterli olacak, nabzı artacak ve yüzü kızaracaktır.
Bir asker için ülkesinin bayrağı veya birliğinin sancağı onda zafer, adanma, itaat, vatanperverlik ve ödünsüz cesaret imajlarını çağrıştırır.
Bütün bu vakalarda bir sembol ile beyinde fikir ve imajlar üretilmektedir ve yukarıdaki teori kabul edilirse, diyebiliriz ki beynin bir tarafı daha duyarlı veya saydam hale gelmektedir, böylece Duygu Küresinin bu bölgeye tekabül eden kısmında yatan imajlar biraz silik de olsa algılanabilir (beyni bu şeklide duyarlılaştırma başka yöntemlerle de gerçekleştirilebilir, örneğin hipnoz, trans, esrime, obsesyon, hastalık vs.—ama sembol kullanımı en güvenli ve iyi yöntem olduğu anlaşılmaktadır.)
Bu teori Durugörüyü ortaya çıkarmak için uygulamaya konulmaktadır.
Önemli sayıda tanınmış semboller Duyu Kürenin belirli bölgeleriyle ve Kozmosta bu bölgelere tekabül eden kısımlarla kesin ilişkileri olduğu gibi, fiziksel beynin bunlara tekabül ettiği bölgelerle de ilişkileri vardır.
Deneme yapacak kişi kullanılacak sembolün karşılıklarını ve anlamlarını iyice bilmesi gerekir, zira bu bilgi beynin ilgili bölümünde düşünce, yaşam veya sinirsel enerji, hatta kan yoğunluğu yaratır ve böylece orada özel bir duyarlılığın gelişmesine yardımcı olur.
Böylece Tejas Tattva kartı [Ateş Elementinin Tattvik sembolünü gösteren kart] alınırsa, onun ateşe ait olduğu bilgi beyinde ateşle ilgili merkezleri hemen sinir enerjisiyle şarj eder ve kanla doldurur ve kişi otomatik olarak öğrendiği ateşle ilgili çeşitli İlahi ve Ruh İsimler anımsar. Bunları merasimsel ve titreşimsel bir şekilde zikretmek—ayrıca sembole bakışlarımızı odaklamak ve kendisinin de bir sembol olan ilgili aleti dokunmakla—etkiyi çoğaltırız—vires acquiret eundo—sonunda bütün beyin hücreleri kapalı, susturulmuş ve devre dışı olup tüm şuur ateşi algılamak üzerine odaklanır.
Ateş Tattva Kartı
Böylece fiziksel beyin bu açıdan duyarlı ve saydam olur, Duyu Kürede Makrokozmik ateş fikrinin yansımasını bütün ilintileriyle birlikte bulanık bir şekilde görebilmekte.
İnsan sanki bir pencereden geçerek yeni bir dünyaya girmiş gibi bir duygu yaşar.
Olası olarak işin gerçeği, elde edilen yeni duyarlılık fiziksel beynin daha önce algılayamadığı fikir ve imajları idrak etmesini sağlamaktadır.
İlk başlarda bu şekilde algılanan her şey hayal ürünü gibi gözükür. Diğer bir deyişle, anılardan, başkalarının kitap, resimlerinden vs. bir araya getirilen kısımlardan karma bir resim oluşturduğu düşünülür. Ancak, daha çok deneyimle bilincine vardığı yeni ülkenin aynı fiziksel dünya gibi kendine has değişmez yasaları olduğunu, insanın istediği gibi şeyleri yapıp bozamayacağını, aynı sebeplerin aynı sonuçları vereceğini, insanın yaratıcı değil seyirci olduğunu fark eder. Sonra da Astral Dünya ve Astral Plan olarak bilinen yeni ve daha geniş bir sahanın idrak edildiği anlaşılmaktadır.
Aşağıda, yukarıda verilen teorinin olası olarak dikkatli bir şeklide yapılan her deneyimle derinleşen ve yoğunlaşan deneyimsel kanıtı verilmektedir.
Kişisel deneyim şunu doğrulamaktadır: Bir tatva gibi, anlamını bildiğim herhangi bir sembolü elime aldığım zaman, ilk başta—örneğin, ateş veya suyun soyut kavramı gibi—sembolün soyut anlamı akla gelir—ve bu kavrama ilintili ve sempatik hal, o belirli element için bir arzu oluşur—bu net bir şekilde olmazsa da hissedilebilir—yavaş yavaş, sıcaklık, nem vs gibi elementin fiziksel özellikleri hissedilmeye, özellikle ateşin çıtırdılar, suyun akışı veya dalgalanması gibi sesler duyulmaya başlar. Sanki gir bir sis her şeyi sarmaya başlar, bunun üzerinde projektörden geliyormuş gibi sembolün şekli aktarılmaktadır. (Sanırım ki bunun sebebi beynin diğer kısımlardan kan ve sinir enerjisinin çekilmesi ve oralarının dizginlenmesidir.)
Sonra da şuur sanki sembolün içinden geçer ve ötesindeki diyarlara ulaşır—ancak sanırım ki, öteden gelen vizyon ve resimlerin aşırı hassas beyin merkezlerine gelir. Bu merkezler sembol ile duyarlılaştırıldığı için ve ilk etki sembolü gri sis üzerinde görme olduğu için, gelen vizyonlar sanki sembolün şeklini alıp içinden geçme şeklinde oluşur. Her neyse, sanki kişi bir dizi hareket eden resme bakmakta, ancak bunlar iletişim kurup konuşabileceği bu yeni dünyanın varlıkları, hükmedebileceği veya celbedici bulduğu hayvanları, ancak bana göre bütün bunlar bir film görüntüsü ve sesi kadar soyuttur.
Ancak beynin bu duyarlılaşması artıkça ve algılama gücü daha da geliştikçe bunun içinden sanki bu diyarlara bizzat gitme ve etrafı net ve somut bir çevre olarak algılama, hatta oralarda bir takım şeyler yapıp etki yaratma gücü gelişmektedir.
Sanırım Ruh Vizyonunda seyahat [Günümüzde bu genelde Astral Seyahatin bir şekli olarak tanımlanır] etmekle kast edilen şey budur.
Bunun Duyu Küresi veya Akaşa Zarfında imaj algılama gücünün gelişmesinin ötesinde bir şey olup olmadığını saptamak zordur. Kişisel olarak benim izlenimim bulanık bilinçle yeni bir diyarda—veya Astral Planın—manzarası içinde gezinen birisine görmeye benzemekte—yavaş yavaş izlediğim o kişinin kendimin olduğunu fark ederim—kademeli olarak onun gözlerinden görür, duyularını algılamaya başlarım. Daha sonra daha da ileri giderek bu suretin hareketlerini yönlendirmek, onu kontrol etmek, içinde mekan etmek ve bu bedenle daha önce sanki bir teleskopta baktığım kişilere ve yerlere ziyaret edebilme gelişir.
Sanki şuurum bedenimden çıkmış ve ya bu amaç için yarattığım veya aracım olması için Astral küreden tezahür ettiğim bir bedeni işgal etmiştir.
Ancak, olası olarak Duyu Küre, maddi evrende olan her şey içinde yansıdığı için, kişinin fiziksel bedeninin bir suretini de içermektedir. Bu durumda, böyle bir yansımanın veya suretin Duyu Küresi içinde seyahat edebileceği ve orada bulunan bütün yer ve şeyleri fiziksel bedenle yeryüzünde seyahat edebileceğe kadar (veya daha çok) kolaylık ve rahatlıkla ziyaret edebileceğini varsaymak zor değildir.
Astral Planın algılamaları yanılsamalara maruz olduğu gözükmektedir, bu da olası olarak algılama mekanizması veya fiziksel beyindeki yetersizliklerden kaynaklanmaktadır—aynı şekli bozuk bir camdan görülen cisimler gibi. Diğer bir değişle, bilim adamların "kişisel denklem" dedikleri şey o denli güçlü olur ki hatalar ortaya çıkar.
Beyin bir sembol aracıyla belirli bir yönde duyarlı kılınabiliyorsa da—bu hatalar bir sembol ile düzeltilebilir. Kişilerin doğasında bulunan özellikler gezegenlerle simgelenebilir—dolayısıyla bu sembolizm iyi bilindiğinde, gezegen sembolleri her birine addedilen belirli özellikten doğan hataları düzeltmek için kullanılabilir. Örneğin hata vizyonların anılardan toparlanmış oluşu olabilir.
Bu durumda, anıların ürünü olduğunu şüphelendiğiniz imajın önüne beyaz ışıkla, "Zamanın Gecesinin Büyük Olanı", ayıltıcı ve ağırbaşlı etkisi ile anı imajının yok olmasına sebep olacak Satürn Yolunun sembolü Tau harfini inşa ediniz. Aynı şekilde Merkür ile ilintili Beth harfi inşa edilse entelektüel yanılsamadan kaynaklanan bir ürünün yok olmasına neden olur—Ay ile ilintili Gimel bulanık zihin için—Güneş ile ilintili Reş kibir ve kasılmadan doğan yanılsama için—Jüpiter ile ilintili Kaf hayalperestliğe karşı—Mars ile ilintili Peh kin, intikamdan doğan yanılsamalara karşı kullanılabilir.
[Ana Sayfa ][Yazılar]