[Devam - Daha Çok Nurçin] [Ana Sayfa]
Nasıl?
Ayrıntı, içiçe ayrıntı. Renk, Çizgi, Form, Malzeme, Her şey ayrıntı. Bütün bile...
Neyi?
Yüzler, birbirinin içinden çıkan yüzler, ölüler, parçalanmış vücutlar, azizler, cellatlar, içiçe bir kalabalık.
İyi ve Kötü, güzel ve çirkin, neyin nerede başlayıp bittiğini ayırmak güç.
Bütün bunlar edebiyat!
Kısaca, Nurçin'in resimlerinde açıklayamadığım bir şey var...
Bubi
"FRANSA İKLİMİNDE, İHTİLALİNDE YAŞADIM."
Bubi: Nurçin hanım. Bildiğim kadarı ile resimle ilgili bir öğreniminiz veya geçmişte herhangi bir sanatçı ile paylaştığınız bir atölye çalışmanız yok. Peki resim yapmaya nasıl başladınız?
Nurçin: Çocukluğumda beri hep yalnızdım. Yalnızlıktan çok ürküyorum. Özellikle geceleri evde yalnız başıma kalmak benim için kelimenin tam anlamı ile bir kabustu. Bu yüzden evde bir başkası olmayınca sabahlara kadar uyamıyordum. Kitap okuyor. Yazı yazıyor. Çoğu kez düşünüyordum. Bir gece ilk kez yatak çarşafımda yüzler belirdiğini fark ettim.
Bubi: Bu görüntüler sizi nasıl etkiledi?
Nurçin: Beni korkutmadı. Yalnız rahatsız oldum. Neden görüyorum diye endişelendim. Sonra bunları gerçekten görüp görmediğimi anlamak için bir gün elime kalemi aldım. Üzerlerinden çizdim. Görüntülerin kaybolup dağıldığını bozulmadığını anladım. Gerçekten görüyordum.
Bubi: Neyi görüyordun?
Nurçin: Neye baksam daha sonra yüze dönüşmeye başladılar. Duvarlar. Pencereler bana kendi formalarının dışında ayrı şekiller halinde görünüyorlar.
Bubi: Yalnız yüz olarak mı?
Nurçin: İlk önce yalnız yüzler gördüm. Sonra vücutlar da görmeye başladım. Ama nadir olarak hayvan ve çiçekleri ve sonra ağacı çizdim.
Bubi: Sizce bu görüntüler aslında var mıydı? Yoksa siz mi bir şeylere benzetiyordunuz?
Nurçin: Vardı. Çizgilerden sonra yazılar da gelmeye başladı.
Bubi: Nasıl yazılar, Nurçin hanım anlatabilir misiniz? Ayrıca gelmeye başladı diyorsunuz, bir yeden mı geliyor?
Nurçin: Her halde, çünkü benim bilincimin dışında idiler. Örneğin bir yüz çizmiştim. O yüzün yanına şöyle imaj geldi. Fransa ikliminde ihtilalinde yaşadım. İklim tabiri bana çok ters geldi. Benim güncel konuşmalarım içinde değildi. Sonra çizdim resimleri etrafındakiler tanımaya başladılar.
Bubi: Örnek verebilirimsiniz?
Nurçin O kadar çok ki. En son bir tanesini anlatayım. Siyun Bike adlı son Kazan Hanını Safa Giray'in eşi teşhis ettiler. Yaşamı hakkında bilgi getirdiler. Görüntüler benim hiç bilmediğim kişilerin adlarını ve onlar hakkında bilgiler veriyorlardı. Bir keresinde de bir keşiş çizmiştim. Onunla birlikte bir ceylan başı gibi bir şey çizdim. Alman bir arkadaşım bu resmi görünce bunun hayvanların koruyucusu bir aziz olduğunu söyledi. Bu tip örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bubi: Peki Nurçin hanım. Çizdiğiniz bu kişileri resimlerinize girmeden önce tanıdığınız iddia edilse ne dersiniz?
Nurçin: Sadece Gülerim.
Bubi: Peki Nurçin hanım yaşadığınız bu durumu siz nasıl açıklıyorsunuz?
Nurçin: Fiziksel olaylara bağlıyorum. Beynimdeki bir kısım bir başka yaşam periyoduna girdi. Fiziksel olarak dünyanın bugün hatta evrenin bazı bölümlerinde olaylar dünyanın her hangi bir yerinde TV kanalıyla izlenebiliyor, bir takım fiziksel ve kimyasal olayların sonucunda yani hayali değil. Belki bir gün gelecek ki sadece bir cam parçasıyla görme olanağı elde edeceğiz veya başka bir vasıta ile veya kendi gözümüzde mevcut olan ama kullanamadığımız bir bölümle. Böyle olacağına eminim. Benim bilmediğim ve izah da edemediğim bir olay bu. Bir başka devrin yaşamını görmeye başladım.
Bubi: Peki bu görüntülerin daha başka nedenlerden kaynaklandığını hiç düşündüğünüz oldu mu?
Nurçin: Bunca görmeye ve yazılar yazmaya başladıktan sonra içime bir korku girdi. Acaba akli ve ruhi dengemde bir dengesizlik mi başlamıştı? Yoksa bunlar şizofreni veya paranoyak belirtiler mi? Diye endişeye kapıldım ve bir müddet çizmeyi bıraktım. Evvela resimler gelmişti. Sonra yazılar ardından birileri ile mi konuşmaya başlayacaktım. Bir dizi psikiyatr vew psikologa gittim.
Bubi: Onların bu konu üzerinde düşüncelerini sakıncası yoksa öğrenebilir miyiz?
Nurçin: İlk gittiğim psikiyatra çalışmalarımı da birlikte götürdüm ve bunların bir hastalık arazı olup olmadığını sordum. Bana, hiç unutmuyorum, herkesin çizebileceği şeyler olduğunu hatta Pekos Bill mecmuasında bile olduklarını söyledi. Bir başka psikiyatr bu tip şeylere aldırmadığını ve böyle konularla ilgilenmediğini söyledi. Daha sonra yakın olan bir psikiyatr kendimi gizleyerek bir arkadaşımın başından geçiyormuş gibi konuyu anlattım ve bana tıp dilinde buna foto bir şey dedi. Resim görmemi hastalık türü gibi anlattı. Gerçekte bana böyle bir teşhis konabileceği endişesi ile, ona resimlerimle gitmekten ve kimliğimi açıklamaktan çekindim. Ardından gittiğim bir psikolog da hep erkek resmi çizdiğimi ve yalnız yaşayan bir kadın olarak erkeklere duyduğum ilgiyi böyle kanalize ettiğimi söyledi.
Bubi: Peki Nurçin hanım, siz kendi açınızdan dengeli olduğunuzu söyleyebilir misiniz?
Nurçin: Bunu söylerken neyi kast ediyorsunuz? Dengeden kastiniz başarı mı? Yaşamdan kaçmak mı? Yoksa insanları sevip sevmemek mi? Bu yaşıma kadar yaşamayı başarabildiğimi zannediyorum. En azından intihar etmedim. Dengesiz insanlarında yaşamlarını sürdürebileceklerine eminim. Her türlü zorluğa karşı yaşamayı sürdürebildiğime göre bazen dengeli bazen dengesizim.
Bubi: Nurçin hanım bu çalışmalarınızı çevreniz nasıl karşıladı?
Nurçin: Yakın çevremdekiler resimleri çizmemi istemediler. Rahatsız, en azından huzursuz oldular.
Bubi: Nasıl bir huzursuzluk? Sizi engellediler mi?
Nurçin: Benim resimleri çizerek hastalanacağımı düşündüler. Etraftan ileri geri konuşmalar yapılabileceği söylendi. Özellikle oğlum, çizmememi istedi. Üzülüyordu. Dostlarım ise, çizdiklerimden hem çok etkileniyorlar, hem de rahatsız oluyorlardı. Evde yalnız kalmaktan korktuğumdan yatıya gittiğim arkadaşlarımın evine çalışmalarımı da birlikte götürüyordum. Olanlarsa bu çalışmalarımdan resimlerimi biliyorsunuz... cellatlar, keşişler, askerler, denizde boğulan bahriyeliler ve içice geçen yüzler umumiyetler arkadaşlarım büyük ürküntü ile bunları evlerine getirmememi, geceleri korkup uyandıklarını söylüyorlardı. Yine de büyük bir heyecanla her çizdiğim resmi görmeye de can atıyorlardı.
Bubi: Nurçin hanım siz kendi çizdiklerinden rahatsız oluyor musunuz?
Nurçin: Kesinlikle hayır, onlarla birleşiyorum. Onların içine giriyorum. Beni hiç rahatsız etmiyorlar. Ayrıca onları her yerde görüyorum.
Bubi: Bir cellat olmayı düşlediniz mi?,
Nurçin: Bir celladı düşünün. Bir cellat olur musunuz diye yüz milyon kişiye sorsanız, belki bir kişi çıkar mı, çıkmaz mı bilmem. Şu halde, insanlık adına en zor görevi yüklenmiştir. Kimsenin kabul etmeyeceği, hiç birimizin tanıyamayacağı bir görev. O halde, ben ona borçlu idim. Belki benim yapmam istenene bir görevi o yapıyordu. Benim namına veya bizim (eğer o olay yaşanacaksa ve böyle bir rol dağıtımı varsa) en kötü rol ona verilmiş olurdu.
[Devam - Daha Çok Nurçin] [Ana Sayfa]