EK MATERYAL:
Burada eklenen bilgilerle ana çalışmanın kaynağı aynıdır; ancak tebligat bir kaç yıl sonra gerçekleşmiştir. Arada sırada belli bölümler hakkında açıklamalar getirmekle beraber, öğretinin geneline bir referans olarak değerlendirilmelidir. Bu ek bilgiler, bilhassa ilk yirmi bölümde yer alan materyalle ilgili izahlar içermektedir.
1
Her Kozmik Atom, asal girdabı oluşturduktan sonra Işınlardan sadece biri boyunca yolculuğuna devam eden, iki Işının kuvvetini içerir. Bu kuvvetler, girdaptaki pozitif ve negatif faktörleri temsil ederler. Negatif veya saklı faktör, bir çeşit bilinçaltı olgusuna tekabül eder.
Bir bireyin 'Işın Türü' nün incelenmesi, Yıldızlar Astrolojisinin kapsamına girer. Yıldızlar Astrolojisi, halen uygulanan Astrolojiden çok daha kompleks ve derin bir çalışma gerektirir.
2
Ateşin ve Zihnin Lordları, ilk üç kümenin planlar üzerindeki yolculukları sırasında karşılaşmazlar. Ancak daha sonra ortaya çıkan bir süreç içinde, herhangi bir Ateşin Lordu bir Zihnin Lorduyla birleşir ve işlevsellik açısından bir Zihnin Lordu haline gelir. Bu izah edilmesi çok zor olan bir süreçtir. Burada, bir Kişiselliğin hayli gelişmiş bir Kişilikle birleşmesine benzetebileceğimiz bir çeşit 'özümseme' söz konusudur. Kişiselliğin Kişiliğin deneyimlerini kendine mal etmesine benzer bir şekilde, bir Zihnin Lordu, Ateşin Lordunun deneyimlerini masseder. Ancak burada taraflar yer değiştirmiştir; çünkü Zihnin Lordu Kişiliğe, Ateşin Lordu ise Kişiselliğe tekabül eder.
Ateşin Lordlarının çoğu şimdi 'Baş Melek Kuvvetleri' olarak tanımladığımız birimlerdir. Diğerleri ise evrende belli koşulları yönlendirir ve Güneş Logos'u ile özel bir teması sürdürürler. İşte bu ikinci grup, deyim yerindeyse, bazı Zihnin Lordlarını kendi deneyimleri içinde 'demlerler'. Böylece tesirlerini onlara aktarır ve onlar aracılığıyla fonksiyon gösterirler. Ateşin Lordlarının tümü Logos ile oldukça yakın bir temas içindedirler ve bazıları ilk küme görevini tamamladıktan sonra tekrar göreve gönderilirler.
Bu üç Ana Küme üzerinde daha derinlemesine düşünmenizde yarar vardır; çünkü öğretilerin bu kümelerle ilgili bölümü, 'orta' bir zeka seviyesine hitap edecek seviyede tutulmuştur. Burada genel hatlarıyla yer alan fikirler üzerinde meditasyon yaparak daha derin bir anlayışa erişmeniz mümkün olacaktır.
Aslında bu öğretilerin içerdiği materyal, insan anlayışının mevcut limitlerini aşacak derecede geliştirilmeye elverişlidir.
3
Üç Ana Küme'nin gücünü ve ihtişamını kolayca anlaşılabilecek bir ifadeyle tasvir etmenin zorluğunu belirtmek isteriz. Burada anlatılanlar, bu kümelerin yüklendiği ve yerine getirdiği muazzam görev hakkında pek az fikir verebilir. Evreni, evrimi ve insanı yöneten kanunları inşa eden büyük Kozmik Yaşam Dalgaları, bilhassa Yeni Çağın başlangıcı olan bu dönemde büyük önem taşımaktadırlar. Kişinin Yaşam Kıvılcımı tezahüre uyanırken bu Dalgaların uyguladığı tesirler, onun Kişiselliğinde belirleyici rol oynar. Kişi şimdi bile, gelişme sürecinin ilk aşamalarındaki tesirlerinden kaçamaz; çünkü Öz Ben'i bu tesirleri almış ve reaksiyon göstermiştir. Bu nedenle her insanın bilinçliliğinde, ilkel etki ve tepkiler saklı olarak mevcuttur. Nasıl meşe ağacı palamudunu barındırırsa, insan da başlangıcının tohumunu taşır. Meşe palamudu, üzerinde büyüdüğü toprağa, aldığı havaya ve suya gösterdiği reaksiyona paralel olarak büyür. Zamanla kabuğunu atar ve gelişerek bir meşe ağacına dönüşür. İşte insanın gelişmesi de buna benzetilebilir.
İnsan, Yaşam Kıvılcımının üç ana aşaması sırasında çeşitli planlarda, az da olsa kişisellik yansıtan reaksiyonlar gösterir. Kıvılcım, planlardan aşağıya doğru yolculuğunda her plandan madde toplar.
Daha sonra planlar boyunca ters yönde ilerlerken, benzer bir çaba içinde olan diğer Kıvılcımlarla karşılaşır. İlk yolculuğuna başlayan bu Kıvılcımlar arasında, diğer Kıvılcımlara oranla birbirleriyle daha fazla temas içine giren Kıvılcımların oluşturduğu bir grup mevcuttur. Böylece 'arkadaşlık' olarak nitelendirebileceğimiz bazı özel reaksiyonlar ortaya çıkar. Evrimin daha sonraki aşamalarında planların maddesiyle benzer şekilde giyinmiş olan bu Kıvılcımlar birbirleriyle karşılaşırlar. İnsanın geçtiği planların maddeleri, zaman içinde, bugün 'Astral beden', 'Mantal Beden' gibi adlar verdiğimiz farklı formları oluştururlar. Bu bedenlerin de alt-bedenleri mevcuttur.
Evrim süreci içinde her atomun ve her İlahi Kıvılcımın geçtiği büyük gezegensel kürelerin tesirleri, astrolojinin temelini oluşturur. Ancak bu çalışmanın kökeni artık büyük ölçüde kaybolmuş veya unutulmuştur. Bugün için astrolojinin, eski ırkların algıladığı biçimde uygulanması söz konusu değildir; çünkü göksel varlıklarla birlikte insan da sürekli bir değişim içindedir.
Gelişmekte olan varlık planlardan aşağıya doğru yolculuğunda, kendi farkında olmasa da, üzerinde belli ölçüde kontrol uygulayan büyük Gezegensel güçlerle karşılaşır. Bunun nedeni, varlığın bünyesinde belirli güçlerle teması sürdüren elementlerin mevcudiyetidir. Bu güçlerin, varlığın bedeni, zihni ve karması üzerindeki tesirleri oldukça ilkel bir seviyede cereyan eder. Örneğin, 'Ulu Ana' olarak tanımlanan güç, hala tüm yaşayan varlıkların Ulu Ana'sıdır ve modern insanın bu gücü bilinçli olarak idrak edebilmesi büyük önem taşır.
Evrenin kanunları, insan diye tanımladığımız varlık biriminin, planlardan aşağıya doğru yolculuğunu tamamlayacak derecede gelişmesinden çok daha önce varolmuştur. Planlar boyunca hareket eden büyük atomlar ve grup kuvvetleri Evrensel Güçleri oluştururlar. Ezoterik öğretilerde işte bu Evrensel Güçlerin 'Grup Ruhları' üzerinde önemle durulur.
Bir evrim siklüsünü (devinimini) tamamladıktan sonra planlar boyunca geri dönen insan, orijininin farklı bir kademesine ulaşır. Pek çok evrim süreci sonunda topladığı deneyimlerle artık bir birey gibi değil, zihinsel güçlerin farklı birimlerine kaynak olan bir grup gibi davranır ve bir çeşit Tanrı veya Logos niteliği kazanır.
İnsan evrimine bir grup olarak başlar, zaman içinde gruptan ayrılarak bireyselleşir; ama sonunda kendisine özdeş olan grupla 'bir' olmak durumundadır.
Bu öğretinin arkasında 'Kollektif (kitlesel) Prensip' yatar. Belirli politik ideallerde ve sistemlerde de rastlanan ve çoğunlukla yanlış değerlendirilen bu kollektif prensip, yüksek derecede ahlaki bir temele dayanır ve kişilerin bir ekip içinde ve ekip anlayışıyla davranmasını amaçlayan bir anlayışı ifade eder. Bu prensip, çok önemli, kapsamlı ve anlaşılması kolay olmayan ilk İlahi Kanun'dur. Ne var ki, birey gelişiminin en üst noktasına ulaşmadıkça, kollektif oluşumunun bir parçası olamaz.
Her insanın içinde, Üçlem teşkil eden, tezahürdeki Tanrı'nın üç temel niteliği mevcuttur ve bu nitelikler, kişi ruhunun en yüksek ahlaki yanını oluştururlar.
Dünyanın yaşadığı evrim sona erdiğinde, bu planın maddesi ve deneyimleri toparlanıp, başka gezegenlerdeki evrimlere aktarılacaktır. Bazı yaşamsal kuvvetler ise farklı bir nitelikte tekrar Dünyaya dönecektir. Bir insan öldüğünde, astral ve eterik bedenlerinin bir kısmı, kişinin sonraki enkarnesi için yeni astral ve eterik bedenlerin yaratılmasında kullanılır. İşte bir evrim süreci içinde gerçekleşen de aynı şeydir: yani form parçalanır; parçalar ise yeni bir yaşam türü için gerekli formu oluştururlar. Ölen kişilerin parçalanmış astral ve eterik bedenlerinin, yeni Kişiliklerin yaratılmasında kullanıldığı genellikle pek bilinmez. Bu Kişilikler, parçaların ait olduğu formların Kişiselliklerine bağlı olarak ortaya çıkabildikleri gibi, bazı durumlarda farklı Kişiselliklerle de enkarne olabilirler. Bu durum, bir enkarne süreci içindeki insanlar arasında gözlenen bazı alışılmadık reaksiyonları da açıklayabilir. Başka bir deyişle, bu tür reaksiyonların nedenini her zaman geçmiş yaşamlarda aramak gerekmez. Aynı durum sadece insanlar için değil, gezegenler ve diğer göksel varlıklar için de söz konusudur. Nasıl dünyamız ayın* aurasında yer alıyor ve ayın önceki evrimlere ait parçalarıyla temas içinde bulunuyorsa, benzer şekilde tüm Gezegenler, auralarında diğer gezegenlerin, diğer Kozmik zamanların ve diğer evrimlerin parçalarını içerirler. Yaşamın örgüsü içinde tüm birimler birbirine bağlıdır ve ancak içsel planlarla yüksek derece temas kurabilen bir kişi bu yapının ihtişamını hissedebilir.
*Burada sözü edilen şimdiki ay değildir. Dünyanın aurasını oluşturan bir önceki ayın maddesidir. Bu eski ayın maddesinin bir kısmı ve tesirleri bugünkü ayda mevcuttur; ancak ilkel güçleri ve bazı önemli elemanları, dünyaya bağlı olarak (ezoterik terminolojide geçen adıyla 'üç Dünya'da) yaşamaktadır. Eski ayın tesirlerinin tümü, şimdiki ayı ve dünyayı içine alan muazzam bir aura oluşturur.
4
Gezegensel Varlık ait olduğu plandaki gezegenle birlikte evrimleşir. Bedenlerinin sayısı ve bilinçliliğinin içeriği, çeşitli kümelerin plana yaptıkları geliş/gidişlerle yükselir. Dördüncüden yedinciye kadar kümelerin faaliyetkleri, üç Ana Küme'nin denetimi altındadır.
Bir kümenin evrim siklüsünü tamamlaması ve bildiğimiz anlamıyla 'insan'ı oluşturan Kıvılcımların evriminin başlaması, Gezegensel Varlığın yedi bedeninin tamamlanmasından sonra gerçekleşir.
İlk yedi kümenin planlardan aşağıya doğru yolculuğunda, evren içinde Logos'un tesirleri dominant durumdadır. Gezegensel Varlıklarının bedenlerinin etkilenmemesi için, dördüncüden yedinciye kadar kümelerin epigenez aktiviteleri sonucunda ortaya çıkan dengesizlikler, bu süreç zarfında derhal düzeltilir.
Ancak Gezegensel Varlığın bedenlerinin tamamlanmasından sonra, Logos'un tesirleri artık dengesizlikleri tamamen gideremez; çünkü Gezegensel Varlığın gelişmesiyle birlikte tesirleri de kuvvetlenmiş ve araya karışmaya başlamıştır. İşte bu noktada epigenetik faktörler, bireysel karmanın temellerini atarlar.
Her Gezegensel Varlık, insan evrimini bir aşama geriden takip eder ve bu nedenle de, insan evrimini bir ölçüde engelleyen bir faktör teşkil eder.
5
Üç Ana Küme'nin, Üç Kozmik Halka ve Dört Elementin özleri ile bağıntıları şu şekilde ifade edilebilir:
Sahip olduklari büyük Hareket Kuvvetleri sayesinde Ateşin Lordları, Kozmos Halkasına ve Ateş elementine,
Formun Lordları, Kaos Halkasına ve asal Toprak/Su elementlerine,
Zihnin Lordları, Geçilmez Halkaya ve Hava elementine tekabül ederler.
Kişisellik ancak belli bir limite kadar gelişir ve kollektivizmin daha yüksek arkı üzerinden geri döner. İnsan zihninin limitleri, gerçekte, insan ırkı için bir emniyet faktörü yerine geçer.
6
Bir zaman gelir ki, gezegensel kürelerde, merkez yönündeki ark üzerinde hareket eden hiç bir küme kalmaz. Bu gerçekleştiğinde, son kümenin geride bıraktığı koşullar yavaş yavaş kaybolur ve bir süre için hiç bir şey cereyan etmez. Daha sonra, yine yavaş yavaş, planın dışında oluşan bir tür girdap, bir çeşit insan-dışı varlık, gelişme arayışı içinde boş bulduğu bu plana süzülür ve küçük ölçekli bir evrime başlar.
Bu varlık, çok basit türde bir yaşam sürdürür ve sonunda fiziksel plana çekilir. Bu tür bir yaşam biçimini, ancak ezoterik öğretinin süptil yanını çok iyi özümsemiş bir kişi idrak edebilir. Bu varlık için söyleyebileceğimiz tek şey, bir tür Elemental olduğudur.
Bu varlık da, insanlara oranla çok sınırlı bir biçimde de olsa, sonunda İlahi Kıvılcımlarla temas kurar.
Kelimelere dökülmesi çok zor olan bu konuyla ilgili açıkladıklarımız, okuyucuya ancak çok genel hatlarıyla bir fikir vermeye yöneliktir.
7
Dördüncüden yedinciye kadar Yaşam Kümeleri, insanlığın ortak orijinini teşkil eder. Bu kümeler, planlar boyunca aşağıya doğru hareket ederlerken insanlığın prototiplerini ve temel içgüdülerini yaratırlar. Bunlar, kollektif bir oluş hali olan ve zaman içinde insanlığı oluşturan büyük bir Grup Ruhunu temsil eder ve 'Tanrısal Formlar' denilen evrensel kanunları yaratırlar. İnsanın grup içinden doğması ve Gezegensel Varlıkların bedenlerinin tamamlanması ise, ancak bu kanunların tam anlamıyla yerleşmesinden sonra gerçekleşir.
İnsanlığın 'kollektif bilinçsizlik' olgusunu yaratan, işte bu grup halidir. Çeper yönündeki ark üzerinde ise insan, rüya ve vizyonlarla tanışır. İnsanın bu grup halinden çıkışı, ayrılmışlığın başlangıcını teşkil eder ve bu noktada ırka bağlı sınıflamalar ortaya çıkar. Yüksek derecede insani prensipleri içeren bir sosyal yaşam çerçevesinde, ayrılık olgusunu işbirliği ile değiştirme güdüsü, bir ideal olarak yerleşir.
Bu kümeler derece derece insan-öncesi formu oluştururlar; ki bu form dördüncü kümenin zamanında bile hala cenin aşamasındadır. İşte bu insan-öncesi dönemler, insanlığın tarihinde önemli bir yer tutar. İnsansal prototiplerin oluşumu ve gelişmesi, 'Gezegensel Embriyoloji' olarak tanımlanır.
Bildiğimiz şekliyle insan formu, yedinci kümenin ortalarında teşekkül eder. Bir bakıma insan formunun prototipleri, Gezegensel Varlığın gönderdiği kendi imajına ve bu imajın taşıdığı, Logos'tan farklı olmakla beraber onunla çatışmayan, kavramlara dayanır.
8
Üçüncü bölümde, 'Hareket', 'Işık' ve 'Ses' olarak sıralanan üç aktivite ile, 'Yaşam Ağacı'nda yer alan üç semavi Sephiroth arasında bir bağıntı mevcuttur. Sephiroth'a verilen rakamlar, belli atomların (veya fasetlerin) numaralarına tekabül eder. Örneğin, üç kenarlı atomun yapısının sadeliği ile Binah sembollerinde 'üç' rakamının kullanılması arasındaki ilişki son derece açıktır.
Tarot kartlarında yer alan dört 'üçler' de aynı temele dayanır. Aslında 'Yaşam Ağacı' ve Tarot'ta yer alan prensiplerle, burada verilen öğreti arasında tam bir paralellik mevcuttur.
9
İlahi Kıvılcımlar ve bizim sistemimizin Logos'u, Tezahür Etmemiş Olan'dan hasıl olan Asal (Kozmik) Atomlarından dolayı ortak bir orijine sahiptirler. Bir İlahi Kıvılcımın Logos tesirlerine maruz kalmadan önce sahip olduğu bu Asal Atomlara 'Tohum Atomlar*' adı verilir.
{*Burada bahsedilen 'Tohum Atom' Kozmos'la ilişkilidir ve 12. Bölümün sonunda adı geçen 'tohum atom'dan farklıdır.}
Asal Atomdan başlayarak, her birimizin içinde mevcut olan İlahi Kıvılcım'a kadar süren gelişme bir süreklilik sergiler. Asal Atomun gelişmesiyle ortaya çıkan, Kozmos'un 'on kenarlı' veya 'gezgin' atomu, evrimleşerek Büyük Varlığı yaratır. Bunun gibi İlahi Kıvılcımlar da, Gezgin Atom'un veya Büyük Varlığın tesir alanına giren bazı daha az kompleks atomlardan gelişirler. Büyük Varlık, İlahi Kıvılcımların geliştirdiği kavramları değerlendirerek kendi evrenini yaratır ve gönderme yapar.
Bir Büyük Varlıkla bir İlahi Kıvılcım arasında nitelik farkı değil, bir derece farkı mevcuttur. Büyük Varlık tüm ışınların, İlahi Kıvılcım ise sadece bir ışının, tüm planlardaki deneyimlerine sahiptir.
Kozmos'dan Evrene Büyük Varlık tarafından taşınan bazı atomlar, Evrenin 'Gezgin Atomları'nı oluştururlar. Bunlar Büyük Varlık kadar gelişmemiş olmakla beraber, bir tezahür planında yerleşemeyecek kadar kompleks bir yapıya sahiptirler ve merkeze dönerler. Sonradan İlahi Kıvılcımlara dönüşen bu atomların, merkeze doğru olan yolculuklarında bıraktıkları izler, Logos imajını ve tesirlerini taşır. İlahi Kıvılcımlar siklus tamamlanana kadar Logos Bilinçliliği ile koşullanır ve daha sonra bu tesirden kurtulup, Tohum Atomlar olarak orijinal çekirdeklerine dönerler.
O halde İlahi Kıvılcımları Kozmos açısından veya Güneş Logos Evrimi açısından değerlendirmek mümkündür. Gerçekte bir İlahi Kıvılcım varlığını ve enerjisini, orijinini teşkil eden Tezahür Etmemiş Olan'a borçludur.
İlahi Kıvılcımlar Güneş Logos'tan tezahür etmezler; sadece bir siklüs boyunca Güneş Logos'un evrimsel faaliyetleriyle koşullanırlar. Öyle bir an gelir ki, Kişisellik artık Güneş Logos'un yetkisi altında kalmayı reddedip, kendi gerçek varlığını idrak eder. Bu noktada İlahi Kıvılcım'ın dışsal gelişimi adeta kendini terk eder ve tekrar bir tohum atom haline dönerek Kişiselliği kendine bağlar. Artık Güneş evriminin sınırlayıcı tesirlerinden özgür olan İlahi Kıvılcım, Kişisellik bazında uzay zamandan bağımsız, mükemmel bir bilinçlilik haline kavuşur.
'Sağ Yol Hattı'nı seçen Kişisellik, şimdi saf ve limitsiz 'enerji' ile temas halindedir ve bu ona büyük sorumluluk yükler.
Kişisellik, yaratıcı veya bir başka ifadeyle 'Tanrısal', aktivite içine girdiği bu safhada, bu enerjiyle kurduğu teması idrak etme derecesiyle orantılı olarak koşullanır.
İleri derecede inisiyasyonlar, Kişiselliğin, İlahi Kıvılcımların (yani tohum atomun) içsel yanıyla kurduğu temasın derecesine bağlı olarak gerçekleşir.
Güneş evriminin siklüsü 'Karmanın Lordları' tarafından tayin edilir ve 'karma'nın uzayda bıraktığı izlerin değerlendirilmesi sürecidir. Bu evrim, tohum atomun uzaydaki izlerinin, Logos tesirine maruz kalmasıyla başlar.
Güneş evriminin tamamlanmasına kadar Kişisellik, gücün bir kısmını kendi ihtiyaçları için yönlendirmeden saf bir şekilde yansıtmayı başaramaz.
Doğal olarak önceki ve sonraki evrim safhaları arasında geniş bir kademe yelpazesi mevcuttur. Ancak genel hatlarıyla açıklarsak, önceki safhalarda, Kişilik üzerinde bir hazırlık çalışmasından sonra, Kişiselliğin tedrici olarak kendi gerçek varlığı olan tohum atomla temas haline getirilmesi söz konusudur. İleri safhalar ise, tam bir işbirliği içine girmiş olan varlıkların gerçekleştirdiği yaratıcı çalışmaları içerir.
Tüm bu safhaların başarıyla geçilmesi için, Kişilik üzerinde yapılan hazırlık çalışmasının önemi büyüktür.
10
'Cansız atomlar' ve İlahi Kıvılcımlar, Tezahür Etmemiş Olan içinde ortak bir orijine sahiptirler. Bizim sistemimizin Logos'u olan Büyük Varlık, evrenini tezahür ederken, bu varlıkların kendi imajlarıyla ilgili geliştirdikleri nosyonlardan yararlanır. Evrendeki her yaşam, kaynağını kendi tohum atomundan alır. Güneş evriminin amacı, kendi evreninin atomlarının, onların Kozmos'da yer alan tohum atomlarıyla birleşmelerini sağlamaktır.
Bir evrenin Logos'u ile o evrenin gezgin atomları arasında nitelik değil de, derece farkının olduğundan bahsetmiştik. Aynı şeyleri, bir gezgin atomla bir cansız atom hakkında da söyleyebiliriz.
Güneş evriminin başlarında Büyük Varlık tarafından taşınan Kozmik atomlardan sadece oldukça gelişmiş olanları o evrende gezgin atomlar haline dönüşürler ve uzaydaki izlerinde Logos damgasını taşırlar. Farklı bir durum sergileyen ilk üç kümenin atomlarını hariç tutarsak, bu gezgin atomlar insan evrimiyle doğrudan ilişkilidirler ve aralarında, yapılarında mevcut faktörlerden kaynaklanan derece farklılıkları gözlenir.
Cansız atomlar, gezgin atomlardan daha az gelişmiş durumdadırlar ve Güneş evrimi boyunca, gelişme derecelerine göre sürekli Logos tesirlerine maruz kalır ve bu tesirleri yavaş yavaş özümserler. İşte bitkisel ve hayvansal yaşamın 'Üstün Ruhu', Logos tesirlerini alan bu tür cansız atomlardan gelişir.
11
İnsana ait temel 'ses', bir İlahi Kıvılcımın gelişiminde saklıdır. Kıvılcımın taşıdığı Logos damgası, resimsel bir kavramdan ziyade, bir ses titreşimi olarak algılanmalıdır. Eski nümeroloji öğretilerinin temelinde, işte bu tür bir asal veya temel ses nosyonu yatar.
Logos tesirlerinin damgalanmasında, esas olarak, Logos Üçleminin Sevgi olarak bilinen parçası etkendir.
12
Üç Ana Küme'nin her biri, Logos'un asal halkalardan kaynaklanan asal niteliklerinden birinin sebep olduğu bir impuls ile tezahür ortamına projekte edilir. Bu üç küme diğerlerinden farklı bir nitelik sergiler. Sonraki kümeler hem Logos' un, hem de üç Ana Küme'nin, yanı Ateşin, Formun ve Zihnin Lordlarının, tesirleri altında gelişirler. Bu nedenle bu kümeler, Kozmik Halkaların tesirlerinin yanı sıra, Logos impulsunu aldıkları anda dominant olan Işınların tesirlerini de taşırlar.
Bu şekilde, yeni kümelerin yolculuklarına başlamalarıyla belirlenen büyük evrim safhaları, on iki Kozmik Işın tarafından denetlenmiş olur. Bu safhalarla, Kozmik Zodyak'taki Evler ve Ekinoksların Gerilemesi olgusu arasında bir bağıntı mevcuttur.
Işın Örnekleri, bu safhaların enerjisini sağlar ve onları sınıflandırırlar. Bir bakıma Zodyak ile evrim safhaları arasında Kozmik aracılar olarak görev yapar ve Zodyaksal tesirleri yansıtırlar. Daha sonra ise bu tesirler, Gezegensel Varlıklar üzerinde etken olmaya başlar.
13
Eski zamanlara ait Tanrısal Formlardan sadece ikisi Öz Ben karakteri taşırlar; diğer formlar ise genelde belirgin nitelikleri temsil ederler. Bu iki Tanrısal Form, Horus ile Eros'tur. Bunlardan Horus İlahi Kıvılcıma, Eros ise tohum atoma tekabül eder. Başka bir ifadeyle, bu formlardan ilki tohum atomun dışşal, diğeri de içsel nitelikleriyle bağıntılıdır.
Eros, kendisini Cupid* ile özdeşleştiren popüler algılamadan farklı olarak d|üşünülmelidir. Burada Eros, Eros artı Anteros** olarak insanın özünü ve Kozmik Yumurta'dan çıkan kaynakları (mitolojide yer alan felsefik kavramlar gibi) temsil etmektedir. Eros, Kaos'a düzen getiren ilk kuvvetlerden biri olarak 'Tanrılar Konseyi'ne başkanlık eder ve hem Tanrıların, hem de insanların zihinlerini denetler. Eros gizemli Samothracian*** öykülerinde de Tanrılardan biri olarak yer alır.
*Cupid: Eski Roma mitolojisine göre 'Aşk Tanrısı'. Güzel erkek çocuk.
**Anteros: Sevgiye karşı olduğu varsayılan eski Yunan Tanrısı.
***Samothracian: Semendirek adaşıyla ilgili.
14
Esoterik öğretilerde, Sirius yıldızının tesirlerinin Güneş evrimine olan katkısı üzerinde önemle durulur. Astronomik pozisyonuna göre Sirius, Güneş Sisteminin dışında yer alır. Ancak Kozmik açıdan bakıldığında, Sirius ve başka bir çok yıldızın, Günes Logos'u üzerinde koşullayıcı bir etkiye sahip olduğu görülür. Güneş Logos ise hem kendi evrenini koşullar, hem de onun tarafından koşullanır. Bu nedenle Sirius ve diğer yıldızların tesirleri, evrene iletilmeden önce belli değişimlere tabi olur ve Güneş evrim sürecini önemli ölçüde etkilerler. Ancak, bir kişinin Sirius veya diğer yıldızların saf tesirlerini alabilmesi için, Güneş evriminin bir siklüsünü tamamlamış olması gerekir.
15
Ortodoks bilim, dünyanın bedenini oluşturan materyalleri inceler. Ezoterik çalışmalar ise İç Dünya'nın derinliklerini ve Gezegensel Varlığın yapısını anlamaya yöneliktir. Yeryüzünü, pek çok medeniyetin katkısıyla gelişen bir 'Dünya' olarak kabul etmekten ziyade, bir gezegen ve Güneş Sistemi içinde bir küre olarak düşünmek daha faydalı olabilir. Yeryüzünden gelip geçen medeniyetleri koruyan ve besleyen büyük güç, bazı durumlarda 'Toprak Ana' olarak da nitelenen Gezegensel Varlıktır.
Gezegensel Varlığa tahsis edilen rehber 'Baş Melek', insanda 'Entellektüel Prensip' olarak bilinen yüksek nitelikleri sağlar. Bu rehberlerin isimleri, 'Mistik Kabala' gibi bazı standart referans kitaplarında bulunabilir.
16
Her gezegen bir evrenin tüm prensiplerinin içerir; öyle ki, gezegensel yaşamın Grup Ruhu, Logos'un üç temel yönüne benzer nitelikler sergiler. Her gezegende, asal 'Sevgi', 'Zeka' ve 'Güç' nitelikleri belli ölçülerde yer alır. Bu gezegensel niteliklerin, planlar boyunca aşağıya doğru hareket eden Yaşam Kümeleri üzerindeki tesirleri, insan ırkına da yansır. Nasıl daima insanlığa rehberlik eden bazı 'Öğretmenler' mevcutsa, gezegenlerin de, kendi yaşam koşullarıyla belli prensipleri yerleştiren 'Liderleri' vardır. Gezegensel maddenin kuvvetleri, hem gezegenin kendi küresi dahilinde, hem de Dünya üzerinde büyük tesirler uygular.
Dünya göksel yolculuğuna başlarken çeşitli gezegenlerin maddesi, sonradan yerküreyi oluşturacak olan boş ve düzensiz kütleye nüfuz etmiştir. Böylece oluşan kuvvetler, Dünyanın dış ve iç yapısında izler bırakırlar ve deprem gibi bazı hareketlere yol açarlar. Gerçekte, Dünyadaki bazı maddelerle, ilgili bir gezegenin maddeleri arasında süregelen bir bağıntı mevcuttur.
Bu maddelerin etkileşimiyle ise belirli reaksiyonlar ortaya çıkar. İşte bu olgu, astrolojinin hassas uygulamalarına temel teşkil eder; ancak, bugün için yeterince anlaşılması ve değerlendirilmesi pek mümkün değildir.
Çok eski zamanlarda, ruhban sınıfının ilerlemiş elemanları, yıldızlar, gezegensel kuvvetler ve Dünyanın manyetizması hakkında oldukça bilgi sahibiydiler ve bugün kökeni unutulmuş olsa da belli ölçüde hatırlanan bir sistem geliştirdiler. Bugün yeryüzünde bazı kişilerin medyumik yetenekleri, bu kuvvetler tarafından harekete geçirilmektedir. Örneğin bazı insanlar, depremlere veya atmosferik basınçlara, diğerlerine oranla daha duyarlıdırlar. Bu insanlar, Dünyada bu tür değişimlere yol açan gezengene tekabül eden kuvvetlerin bir kısmını doğalarında içermektedirler. Gerçekte bazı gezegenler, Dünyanın aurası üzerindeki tesirleriyle Dünyadaki 'Su', 'Ateş', 'Hava' ve 'Toprak' koşullarını etkilerler.
Temelde yatan prensip her şeyin birliğidir. Dünya tek ve özel değildir; Güneş Sistemindeki gezegenlerden sadece biridir. Güneş Sistemi, çeşitli safhalardan sonra yoğunlaşarak, Ay, Venüs, Satürn ve diğer gezegenlerle birlikte Dünyayı da oluşturmuştur.
Gezegensel Varlıklar, bir bakıma gezegenlerin Grup Ruhları olarak düşünülebilir. Eski zamanlardaki uygulamalarda olduğu gibi, görsel imgelemeyle bu varlıklara belli formlar kazandırılabilir. İşte mitolojide yer alan kuvvetler, Gezegensel Varlıkların insan aklı ve karakteri üzerindeki etkileri ile ortaya çıkan vizyon ve imgelemelerle yaratılan astral formlardan gelişmişlerdir.
Görüldüğü gibi, Gezegensel Varlıklarla, bugün için bile araştırma konusu olan bazı Tanrısal Formlar arasında kuvvetli bir bağ mevcuttur.
Bir evrim sona erdiğinde başlayan yeni süreç içinde farklı gezegenler devreye girer. Bu nedenle, bugünün astrolojisi pratikte aşılması çok güç olan problemlerle uğraşmak durumundadır.
Yaşam kümelerinin hareketleri ve mevcut insanlık üzerindeki etkileri konusunda öğrenecek pek çok şey vardır. Tarih içinde çeşitli dönemlerde belli Gezegensel kuvvetler, taşıdıkları özellikler doğrultusunda Dünyayı etkilemişlerdir. Gezegensel kuvvetler denildiğinde, Güneş tesir alanı içinde yer alan, Zodyağın on iki burcu gibi bazı Yıldızsal kuvvetler de dahil edilmektedir.
Burada bu konunun tüm detaylarıyla incelenmesi mümkün değildir. Ancak şunu söyleyelim ki, Atlantis'te etken olan kuvvetleri temsil eden İkizler Burcu, içinde bulunduğumuz çağda Dünyayı tekrar tesiri altına alacaktır. Günümüzde yıldız kümeleri, Atlantis'in son günlerinde gözlenene benzer bir konumda yer almaktadırlar. Bu nedenle bazı temel Gezegensel kuvvetler ve burçlar insanlığı etkilemektedir. Yıldızların sergiledikleri kombinasyonlar o dönemdekilerle tamamen aynı olmasa da, içsel koşullarda bir benzerlik mevcuttur.
Bugün için Dünya artık tufanların tehdidi altında olmasa da, çok çeşitli çatışmalara ve mücadelelere gebedir.
17
Şimdi de, Formun Lordları olarak anılan Logos'un büyük soylularının yaşam dalgası olan ikinci küme üzerinde duracağız. Bunları mimar olarak da nitelemek mümkündür; çünkü tüm formlar, tüm şekiller onların aracılığıyla gerçekleşir. Bu mimarlar, yaşamın mevcut kuvvetlere reaksiyon verebilmesi için gerekli olan belli bir süre boyunca, yaşamsal bilinçliliği saran formu yaratırlar. Bu sürenin sonunda yaşam farklı koşullara çekilirken, form terkedilir ve elementlerine ayrışır. İşte böylece 'ölüm' kavramı ortaya çıkar. Bu nedenle Formun Lordları, 'Ölümün Tanrıları' olarak da bilinirler.
Büyük ölçekte ölüme yol açan savaş benzeri olgular, Formun Lordlarını derinden ilgilendirir; çünkü böyle olaylar tüm gezegeni sarsar ve gezegensel kuvvetlerin yeniden dengelenmesi gerekir. Formun Lordları genelde bireylerden ziyade grup ruhları ile işbirliği içindedirler. Ancak, insanlığa yol gösteren büyük bir 'öğretmen' söz konusu olduğunda, Formun Lordları, gezegeni yeni ve yüksek yaşamsal kavramlara adapte etmek için bir çalışma nizamı içine girerler. 'Mesih'in, Nazareth'li İsa'nın bedenini kullanarak Dünya gezegenini derinden etkilediği dönemde, Dünyasal hatlarda kesin ama ölçümlenmesi zor değişiklikler meydana gelmiştir. Bilimsel açıdan gözlenmesi mümkün olmayan bir süreç içinde Logos'sal Kuvvetler yön değiştirmiş ve Dünyanın dış tezahürünün gerisinde yatan içsel (veya Eterik) kuvvetler değişmeye başlamıştır.
Form sadece maddeyi çevreleyen hatlardan ibaret olmayıp, şeklin tümüdür ve yaşamın belli bir biçime olan gereksinimini karşılar. Şekil birdenbire belirmez; tıpkı yaşam gibi şekil de, belli bir evrim süreci içinde gelişir.
Yıldızlar, gezegenler, büyü
[önceki]
|Ana Sayfa | Yazılar | Alternatif Linkler | Yabancı Linkler |